EGE, 1 EYLUL'DE İLK KEZ KENDİ BAŞINA YURUDU...


BU FIRSAT KAÇMAZ

Fotografium Nikon D3200 Profesyonel Fotoğraf Makinesi Hediye Ediyor. Siz de katılın Nikon D3200, Lowepro Çanta (DSLR Video Fastpack 250 AW Sırt Çantası) ve Slik Tripod (Slik 500DX Tripod) kazanma şansı elde edin.






http://goo.gl/ciXjD?ref=3345 adresini ziyaret ederek detaylı bilgi alabilirsiniz.

EGE NAMAZ KILMAYA BAŞLADI...




Ege resimdende görüldüğü üzere namaz kılmaya başlamış gibi gözüksede gerçek tamamen farklı... Paşam artık geceleri böyle uyumayı tercih ediyor. Düzeltmeye kalktığınız zaman çığlık çığlığa uyanabilir aman dikkat! :) 14.08.2011


BİR TEKİN BEBEK DAHA...




Ege'nin kuzeni 10 Ağustos günü dünyaya merhaba dedi... ... Henüz pek farkında olmasalarda iki kuzen aynı gün tanıştılar... Aramıza hoşgeldin küçük kuzu... Şansın da bahtın da açık olsun... Sağlıkla uzun bir ömrün olsun... Bir an önce büyüde oğlumla oynayın... 10.08.2011


İYİKİ DOĞDUN, İYİKİ VARSIN....

OĞLUM BUGÜN 1 YAŞINDA...
Ege’nin ilk yaşını kutluyoruz. Doğum günü partisine; Ece, Gizem, Teyze, Anneanne, Oya Teyze, Rüya Abla, Amca, Yenge, Narin Abla, Zübeyde Teyze, Burcu, Arda, Ayşegül, Alize Doğa ve Anne fiilen, baba ve dayı bilgisayardan sanal olarak katılıyor. Ege bir sürü hediye alıyor.

İyi Doğdun Oğlum, İyi ki Varsın... Sağlıkla ama mutlaka sağlıkla, elemsiz, kedersiz, eksiksiz uzun bir yaşamın olsun... Herkesin evladı, herkesin sevdikleri gibi sende biriciksin... Canımsın, kanımsın... Yaşamın güzelliklerle, güzel insanlarla dolu olsun... Kasvet, kem göz, kötü söz sana hiç uğramasın... Hep böyle temiz kal... Allah seni hep korusun... Seni çok seviyorum...



ÖĞÜTLER, ÖĞÜTLER, ÖĞÜTLER…… Canım oğlum, biliyorum herkes gibi sende öğüt olmaktan sıkılacaksın. Herşeyi bildiğini düşünecek ve sana her ders verişimizde bize biraz daha kızacaksın. Annemin bana “…-yolda yürürken dikkat et, kafana tabela düşebilir, kolanı şişeden iç, biri ilaç karıştırabilir…” dediği ve benimde ona “- oha yani yok artık” diyerek karşılık verdiğim gibi. Ama yıllar gösterdi ki bu derece abartılmış örnekler nedeniyle pek çok kişi hayatını yada organlarını kaybetti. Ben de tüm anneler gibi öğüt vermekten vazgeçmeyeceğim. Elbette herşeyin en iyisini ve doğrusunu bildiğim için değil, elimden gelen ne ise onu yapmak için. Çünkü işin doğası bu. Ve inan sende doğan gereği pek çok şey yapacaksın. Zaman zaman yanlışlarımı da sen öğreteceksin bana. Ancak bu hayatta sana yol göstermek ve tökezlediğin an orada olmak benim görevim. Sıkılsanda, istesende, istemesinde ben orada olacağım. Ve sen arkana dönüp bakmasan dahi arkanda bir anne olduğunu bileceksin.




Güzel yaşa, çok gül, çok sev.

Kendinle gurur duy.

Çalış, çok çalış, çalışmaktan zevk al…

Hırsların olsun ama hırslarına yenik düşme.

Tek birşeye değil, herşeye odaklan.

Biri hasta ise yanında ol, onunla ilgilen ve elini tut

Seni her zaman seveceğim ve sana her zaman destek olacağım bunu unutma

Aşkta, işte, hayatta tutkulu ol.

Sahip olduklarını, yaşadıklarını, hisettiklerini paylaş.

Hayatta iyi ve gerçek dostun olursa çok fazla şeyin olur.

Sivri bir objeyle asla koşma, yürüme, yol alma...

Sivri olma...

Merhametli ol.

İstersen hayatta herşeyi yapabilirsin.

Gez, eğlen, dolaş ama yuvana dön.

Risk almaktan korkma. İstediğin sonuçları bazen elde edeceğini bil.

Senin için yapılmasını isteyeceğin şeyleri başkaları için de yap.

Dur, çicekleri kokla ve çimlere çıplak ayakla bas

Unutma ailen dünyadaki her şeyden daha önemlidir,

Takipçi değil, lider ol.

Para önemlidir ama en önemli şey değil.

İnsanları sev ve oldukları gibi kabul et.

Önce çocuklarin sonra herkes için iyi bir örnek ol.

Geçmişten bazı hediyeleri ve hatıraları sakla.

Herkese karşı nazik ol.

Mutlaka hayal kur ama hayallerinin esiri olma.

Sarılmak, dokunmak ve öpmek vücut dilinin en sevecen ögeleridir abartılmadığı sürece herkes için degerlidir bu konuda cimri olma.

Gerektiğinde hediye almayı unutma.

Kendini maddi ve manevi koru, ancak bencil olma.

Bizi unutma

Umarım dans eder ve şarkı söylersin

AİLEYE BUNALIM YAZISI



36 yaşındayım. Defne Joy Foster 32 yaşındaymış. Benden tam 4 yas küçük... 4 koca yıl daha küçük... Birçoklarımız bu tür olaylar olduğunda hatırlarız ölümü... Trafik kazası olunca... Ani kayıplarda...
"-- Aaaaa evet! ölüm diye bir şey var!.. Allah korusun bize gelmesin!" der, aslında, asla bize bu kadar erken yaşta gelmeyeceğine inanarak yolumuza devam ederiz. Ancak genç, yaşlı, çocuk dinlemez ölüm; biliriz.
"--Ya gelirse?" dedim ben hep. Ya gelirse dedim, ama ailem için... Gelirse ne yaparım... O gün ne yaparım bilmiyordum hep... Ama bildiğim ve emin olduğum tek şey vardı... Daha fazla vakit geçirmek. Daha fazla paylaşmak, daha fazla yaşamak, daha fazla bilmek... Ölüme engel olamam ama yaşanan süreyi gerçekten yaşadığıma emin olabilirim. Dolu dolu...

Bu nedenle benim kendime ait önemli ya da önemsiz bir nedenden dolayı başkalarından çalacak bir zamanım olmadı hiç... İsteyen herkese, talep eden her kim olursa olsun zaman ayırdım. Geriye dönüp baktığımda pişman olmamak için. Geriye dönüp baktığımda acı çekmemek için. Onlar gittiğinde onlara ihtiyacım olduğu an teselli bulabilmek için. Ve eğer ölen ben isem karşımdakine zaman verdiğim için, ona hatırlayacak daha fazla anı, bilgi, deneyim, deneyimsizlik, yaşanmışlık, kahkaha, hüzün, hatalar, doğrular, söylemler, deyimler, dedikodular bıraktığım için… Gelemem, yapamam, gidemem demedim. İşim var uğraşamam demedim. En çok benim istediklerimi yaparsan varım, isteklerinde olmayabilirim hissini vermedim.

İnsan her şeyden öncelikli oldu benim için. Bir yandan da dünyadaki hiçbir ödülün, birinin benden beni talep etmesi kadar değerli olamadığını düşündüğüm için. Abartılmış örnekler bile yaşattı bu duygu bana. Yıllarca, geceleri yanında oturup televizyonda onun izlediklerini izlememden tatmin olan bir anneyi üzmemek, kızdırmamak veya kırmamak adına; kitap okumayı, film izlemeyi, internete girmeyi kısacası özelimi yapmayı bir kenara itmeyi başarmış bir evlat olarak bunları söylüyorum. İnsanların yanında olmak için ısrar etmedim elbette ama isteyen için hep orda oldum. Görmezden, duymazdan, anlamazdan gelmedim. Bana değer verip benim zamanımı isteyene, fikrimi, düşüncelerimi sorana yanıt vermekte tatminlerin en büyüğü oldu. Bana pek çok şey kaybettirse bile…

Herkesle anlaşalım, fikirlerde buluşalım, birbirimizin her dediğini kabul edelim, böylece o kişi ölürse vijdan azabı çekmeyelim demiyorum. Birlikte yaşarken ortak müşterekte anlaşıp, saygı duymak her aklı başında insanın görevi zaten. İki insanın birbiriyle çekişmesinin, aynı fikirde olmamasının, kavga etmesinin hiç bir önemi yok bence ölümlerde... Çünkü kavga ya da tartışma yapabilmek bile bir paylaşımdır ve bir zamanı paylaşmaktır. Asıl olan, kafanla, beyninle, duygularınla, sözlerinle mevcudiyetinin tamamıyla hayatı birlikte yaşamaktır. Bir değil; çift, üç, beş olmaktır yaşamak…

Böylece kolaylaşır, güzelleşir hayat… Ölümün ardından tek kalınca sahip olduğun güzelliklerin anlamı var mıdır? Tek başına şarap içmenin, film izlemenin, mısır patlatmanın, ağlamanın, gülmenin koskoca bir yalnızlıktan başka bir anlamı var mıdır? Böyle yaşamanın zevkli ve yeterli olduğunu düşünen ve hisseden nasıl bir canlıdır.

Tek kişilik yapılan her türlü eylem abartıldığında bencilliktir bence. Ve bir de “-- Benim kararlarımı uygula, benim doğrularımı kabul et ve yaşa bunun bedeli olarak bende seninle zamanımı paylaşayım” demek. Bencilliğin tek bedeli vardır; ölenlerin ardından bakakalmak. Daha bir şeyler yaşayacaktık, sana soracaklarım vardı, öpecektim seni, birazdan sarılacaktım demektir, bencillik. Bencillik; gelecekte yapmayı isteğin şeyleri elde etmeye çalışırken yalnızlaştırdığın insanları kaybettiğinde o planları yalnız başına yaşayacak olmayı göze almaktır kuşkusuz.

Bugün hala yukarıdaki düşüncelerimde bir değişiklik olmadığın fark ettim Defne Joy Foster'in ani ölümünü duyduğum zaman. Ama tüm bu düşüncelere koskoca bir artı eklenmişti. EGE…

Ege doğduğundan beri içimde yanan ateşi bir kez daha fark ettirdi bende bu ölüm. Artık duyduğum ölüm korkusunu kendim içinde hissediyorum; hatta içime sinmiş, damarlarıma yerleşmiş hatta beni fethetmiş. Ben çok değerliyim. Ben ölmemeliyim. Aynı Defne gibi bir oğlum var benim. Hayatta vazgeçemem dediğim sigaradan bile beni uzak tutan oğlum var benim. Daha yeni dişi çıkan tek dişli canavarım var benim. Okullarını bitirdiğini, evlendiğini, çocuklarının olduğunu görememeyi, bütün bunlar olurken ona destek olamamayı bir tarafa bıraktım. Diğer dişlerinin çıktığını görememek, canı yanarken oyun oynayarak onu oyalayamamak düşüncesi bile beni çileden çıkarmaya yetiyor. Oğlum mahsun bakmamalı. Mahsun olmamalı. Ana, baba sevgisi olmadan solmamalı. Kimsenin bana değer vermesine ihtiyacım yok çünkü ben değerliyim. Çok değerliyim, çünkü ben artık bir ebeveynim. Sorumluluğum sadece onu büyütmek, yetiştirmek değil. Ona olabildiğince benimle geçirebileceği zamanı vermek. Ve bu diğer sorumluluklarımdan bile önemli. Benimle doya doya oynamalı, konuşmalı, paylaşmalı. Eğer benim dışımda, engel olamayacağım bir şey olursa diye bu zaman ayırabileceğimden fazla olmalı. Çünkü hayatta en değerli şey o. Ne para, ne pul, hiçbir şey… Bu nedenle beni üzen, beni kıran, beni yıpratan da hiç bir şeye hayatımda yer yok artık. Biliriz ki üzüntü hastalık getirir. Ben oğlumu, oğlumda beni doya doya koklayabilmeli… Allahtan gelen dışında kimsenin süt kokan bir çocuğun elinden bu hakkı almaya da hakkı olamaz zaten.

Gerçekte onu sevgilisinden, karısından kıskanacağım koskoca bir yalan. O mutlu olmalı. Önce ailesi sonra hayat arkadaşı ve çocuklarıyla… Bu mutluluğu bizimle yaşayacak, paylaşacak ama en önemlisi içinde yaşayacak herkeste yanımızda olmalı. Bütün sevdiklerimiz yaşamalı, yaşatmalı… Allah bana bir mucize ve bir hediye verdi. Allahtan diliyorum; tüm sevdiklerim ve bizim için zamanından önce ölüm olmasın. Mutsuz eden her şey uzak dursun… Çocuklarımız uzun ömürlü ve sağlıklı olsun. Ve en büyük duam evlat acısıyla sınatmasın…

Eğer gününden önce gidersem beni ona hep anlatın tamam mı? En çok parmağını emmesini seviyorum… Bi de banyo yaparken… Bi de ayakları çıplakken… Bi de……..
HAYATININ İLK SAYILARI


22 Mayıs 2010 2940 kg 50cm
18 Haziran 2010 3740kg 55 cm
09 Temmuz 2010 4890 kg 58 cm
19 Temmuz 2010 5500 kg
19 Ağustos 2010 6740kg 63,5 cm
17 Eylül 2010 7520 kg 66 cm
19 Ekim 2010 8300kg 67,5 cm
28 Ekim 2010 8400kg
25 Kasım 2010 8890kg 71 cm
20 Aralık 2010 9220kg 71 cm
05 Şubat 2011 10260kg 74,5 cm
08 Nisan 2011 11.280kg 77 cm
23 Mayıs 2011 11700kg 77 cm
19 Temmuz 2011 12 kg

ANNEDEN...

TARİHE NOTLAR


Mart başı 2011
Baş baş yapmaya başladı
15 Mart 2011
Alkış yapmaya başladı
19 Mart 2011
Oyun parkını çepeçevre yürüyerek sıraladı.
23 Mart 2011
Üst sol diş patladı.
26 Nisan 2011
İlk defa gece sallamadan benim yanımda yatarak uyudu.
28 Nisan 2011
Kanepe tutunarak ayağa kaktı.
29 Nisan 2011
EFENDİ adlı berberde ilk saç kesimi yapıldı.
Haziran 2011
Büyüklerden birinin parmağı kapılır. Haydiiii… koştur koştur ev dolaşılır…
Temmuz Başı 2011
“Ege kuş nereye konmuş?” Sorusu bitmeden her ne yapıyor olursa olsun refleks halinde avuç içini gösteriyor.
“-Anne, aba addaaaaa!….” (Benim oğlum çok gezenti)
11 Temmuz 2011
İlk kez söylemeden kendi kendine annesini uğurladı. El salladı ve öpücük gönderdi.
Temmuz ortası
Virus kaptı. İlk ateşli günleri başladı… Ateşi 39’a çıktı. 1 hafta antibiyotik kullandı.
İki gözü de mikrop kaptı oldu. 2 adet göz damlası damlatılıyor.
Annesinin burnunu sıkıyor ve annesinin “biibiiippppp….” demesine gülüyor. Televizyonu gösteriyor ve aç anlamında “ah ah” diyor. Büyük bir hevesle süt istiyor “füüüü füüüüü”

UYKU ZAMANI...

MÜZİK MÜZİK MÜZİK Ege doğduğu günden itibaren müziği çok seviyor. Uyuturken, yıkarken, huzursuzlandığında… Sakinleşmesinin tek ve kesin yolu ona şarkı söylemek. İlk günler küçük ninnilerle başlayan müzik serüvenimiz gitgide rock, pop, arya tarzlarında çocuk şarkıları denemelerine varıyor. Özellikle opera tarzı söylenen şarkılara bayılıyor. Bu sayede annesi sesinin ve kulağının ne kadar geliştirebileceğini sınıyor. Aylar geçtikçe bilindik pop şarkıları versiyonları da denenmiyor değil.


Dandini danidini dastana, mini mini bir kuş, minik kurbağa, egeeee pabucu yarım, bak postacı geliyor, küçük asker, bir gün bir gün bir çocuk, küçük ayşe, eeeee, piş piş piş piişşşş…..