EGE, 1 EYLUL'DE İLK KEZ KENDİ BAŞINA YURUDU...

BAŞLARKEN...

“Bir Mucizedir Ege’yle yaşam” diyerek başlıyor Ege’nin blogu. Çünkü bir mucize Ege’nin bizi seçmesi… Üstelik hiç üzmeden pek çoklarına göre kısa bir sürede gelmesi…

34 yaşındaydım. Hayatı boyunca çocuk isteği hat safhada biri için kabullenmesi zor bir durumu doktor gözlerini kaçırmadan, yüzüme bakaaa baka söylemişti. Ne kadar üzüntülü bir ifade takınmış olsa da kalbinizde açılan yara hakkında en ufak bir fikri olmadığını anladığınız bir insanın yüz ifadesi… O yüz eşliğinde söylenen birkaç kelime… Tek başına gitmiştim doktora. Aslında o an, belki de o kelimeleri duyduğum o birkaç saniye kimsem yoktu benim. Sanki hiç olmamıştı. Köprü altında düşüp kalmış, üstü başı pis içinde, kokuşmuş, aç- susuz zavallı yaşlı bir kadındım sanki. “Sakın vakit geçirmeyin. Aksi takdirde elinizdeki son şansıda kaçırabilirsiniz!..” demişti doktor. Bu kadar basit öyle mi? Kaçırabilirim! Tren gibi… Vapur gibi… Otobüs gibi…

Bu sözlerin ardından arabaya bindim, işe gitmeliydim. Hiçbir şey olmamış gibi. Oysa içimde koskoca bir boşluk oluşmuştu, rüzgar önden giriyor arkadan çıkıyordu sanki. Üşüyordum ve beni ısıtacak tek şey elimden alınmak üzeriydi. Hamile kalamazsam, çocuk sahibi olamazsam ne olacaktı. Gerçek bir kadın olmayacak mıydım? Yaratım sürecine tanıklık edememek, vesile olamamak, bir evlat, bir insan yetiştiremeyecek olmak beni ne kadar etkileyecekti. Peki, yarım bir kadın olarak mı hissedecektim kendimi yoksa insanlar mı öyle addedecekti beni. Etrafa nasıl bakacaktım. Çocuklara, babalara, annelere… Onlar bana nasıl davranacaktı… Sorulara nasıl dayanacaktım? Çevreyle paylaşmalı mıydım? Destek almalı mıydım?

O ay hayatı sorguladım, sonra kendimi, sonra eşimi, işimi, sevdiklerimi, sevmediklerimi… Kızgındım. Üzgündüm. Yara almıştım. Hırslıydım. Çabalamaya kararlıydım. Durumu benim gibi olanları aradım internette… İşim gücüm saatlerce onları okumaktı. Bir umut aradım… Tutunacak bir dal. Başarı hikayeleri aradım… Bana güç verecek bir iki söz aradım… Aradığım şey aslında “…korkmayın ben başardım!” nidasıydı… Ama o kadar azlardı ki… Tüp bebek olmadan kendi kendine başaranların hikayeleri ya yoktu ya da yeterli değildi. Forumların içinde yok oluyordum saatlerce. Doktorlarını, kürlerini, acılarını, hastalıklarını, ailevi ilişkilerini, çevrede yaşadıklarını, bir dizi izler gibi izliyordum sanal arkadaşlarımın. Ben yazmıyordum, konuşmalarına katılmıyordum ama onları izliyordum, anlıyordum. Okumuş, kültürlü kadınların bu uğurda neler yapabileceklerini, ne cahilce arayışlar içine girdiklerini, kendilerine gülerken üzüldüklerini okudum. Ve bende aynılarını her an yapabilirdim. Eşine destek olmak adına araştırmaların içinde boğulan ve kadınların formuna üye olup onlarla konuşan bir erkeğe bile rastladım. Takdire şayandı doğrusu. Sonra tüm ilaç gruplarını, alternatif tıbbı, masaj yöntemlerini, nefes tekniklerini araştırdım. Hatta başarmış bir anne adayının tavsiye ettiği bir kitabı yurt dışında bulup alan eşim sayesinde Türkçeye çevirmesi için ablama verdim. Önce ne yenebilir, ne içilebilirle başladım. Herkesin ortak yaptığı, mantığıma uyan şeylerle ilgilendim. Östrojen artsın diye… Kan dolaşımı çoğalsın diye… Sağlıklı beslenmeye çalıştım. Ama olmadı…

Eşimin tetkiklerinin yapılmasına karar verildi ve sonuç şaka gibiydi. Acı dolu gözlerle bakarken tebessümle güldüğüm en korkunç şakaydı. Eşimin bir çocuğu olmasına rağmen sonuç pek iç açıcı değildi. Doktor bana ilkinden biraz daha acınası bir ifadeyle bakarak acilen Tüp Bebek yapmamız gerektiğini, normal yolla çocuk sahibi olabilme ihtimalimizin bizim şartlarımızda %1 olduğunu, tüp bebekle ise en iyi ihtimalle %40 oranında çocuk sahibi olabileceğimizi söyledi. O da kaç deneme gerekir, belli değildi… Kendimle ilgili gerçeği Şubat ayında öğrenmiştim ve Temmuz ayındaydık. Bazen bazı şeyler sandığınız ya da göründüğü gibi değildir. Sağlığınız gibi…

Ancak her şey iyi olacaktı biliyordum, bu bir histi. Bu hissi belki ben yarattım, belki sınırlı sayıda bilen yakınlarım, belki kuantuma inananlar, belki düşünce gücünü savunan yazarlar, belki de kendi kendine oldu bilmiyorum. Ama benim bebeğim olacaktı buna inanıyordum. Nasıl olurdu ne zaman olurdu bilmiyordum. Belki donörle, belki evlat edinerek, belki doğal yoldan… Bilmiyordum… Ama olacaktı… Allahtan istedim. Bu sefer ilk defa bir şeyi gerçekten çok hak ettiğime inanarak istedim. Aslında şu anda güvenirliliğini çok düşük bulduğum doktorum karamsardı. Ben karamsar değildim. Üzgündüm sadece... Daha en başında olmama rağmen tüm bunları yaşamak çok ağırdı. Ve yıllarca yaşanabilirliliği olan bir gerçekti. 8 ay boyunca tüm bu süreci kimseyle paylaşmak istemedim aslında. Eğer herkes bilirse tüm dünya bu durumu onaylayacaktı. Onaylansın istemedim. Acıyan, üzülen yüzler görmek istemedim. Çocuk sahibi olan kişilerin yanımda çocuklarından bahsetmemeye çalışmasını istemedim. Konuyu oturup uzun uzun kimseyle tartışmak istemedim. Kafam karışsın istemedim. Bin bir adet doktor önerisi istemedim. Bunu da dene şunu da dene sözleri istemedim. Çok büyük sıkıntılar çekmeden hayata karşı ahkam kesen sesler istemedim…



Ve Sonra…



Bayramda İzmir’e gidecektik ve dönüşte de tüp bebek için ilaçlara başlayacaktım. Her şey için zinde olmalıydım Bu tatile gitmeden önce biraz grip olmuştum. Umut hep vardı ya bu seferde vardı. Ya bir mucize olursa, ya kendi kendine bebeğim olursa… Grip ilacı almamaya çalıştım sırf bu umut yüzünden. Hatta bir gece “- içimdeysen ilaç almayacağım” dediğimi ve o gece ufak bir sancıyla uyandığımı şimdi şimdi hatırlıyorum. Kim bilir belki Ege bana “- anne ben buradayım” demişti :) Ben sancıyla uyandığımda bunu düşünmemiştim bile… Evet, öyle ya da böyle o benimleydi. %1 ihtimalle o bizi seçmişti… Hem de tüp bebek için ilaçlara başlayacağımdan birkaç gün önce müjdesi gelmişti…

Yaşadıklarımı, hissettiklerimi yukarıda yazdığımdan daha detaylı bir şekilde benim durumumda olanlar için yazdım bir formda… Aldığım ilaçları, yaptığım kürleri bende yaptığı zararları, yararları anlattım aynı zamanda… Ve onlara şunu dedim;

Umudum ve sizler için tek temennim bir an önce, tez zamanda bu sevince ve mutluluğa kavuşmanız. Dilerim Allah’tan kucaklarınızı evlat sevgisiyle doldursun. Ben inanıyorum ki eğer hak etme önceliği var ise ilk sıra hayatta bu sıkıntıyı çekmiş ya da çeken anne baba adaylarınındır. Ben bugün biliyorum ki eğer isterseniz olur… Öyle ya da böyle… Her ne şekilde olursa olsun olacaktır. Ben her biriniz için tek tek, kişi kişi olacağına inanıyorum. Sizde inanın. Önce derin bir nefes alın, ayaklarınızı dibe vurun ve suyun yüzüne çıkın. Her şey geride kalsın. İnanın. Kendinizi öyle ya da böyle hırpalamayın. İnanın. Ben bir örneğim. Olması ihtimali %1 şans verilmiş bir örneğim… İnanın… Olacak… Olmalı… Öyle ya da böyle, doğal yoldan, tüp bebek tedavisiyle, evlat edinerek, donör alarak… Hiç fark etmez deyin. Diyebilin! Anne ya da baba olmayı bekleyen, bunun için maddi ve manevi açıdan çırpınan, bir evlat sahibi olmanın değerini bilecek kişilersiniz siz… “-Sizin olmayacakta kimin olacak” diyenlere inanın. Bir yerde bir gün bir yumurta ve sperm, ya da bir cenin, ya da bir bebek ya da bir çocuk sizi seçecek ve evinizin, yuvanızın tam da ortasında size kucak açacak… İnanın ve vazgeçmeyin…